Türkçe Tarih Kaynakları ve Yazıtlar | IRCMerkezi | İRC Sunucuları, Sohbet Siteleri, IRC Forumları

Hoş Geldiniz IRCMerkezi | İRC Sunucuları, Sohbet Siteleri, IRC Forumları

IRC Merkezi Forum | Burası IRC sunucuları, sohbet siteleri, IRC forumları, yeni sunucular ve forum siteleri hakkında geniş bir yelpazede paylaşımların yapıldığı bir topluluktur. Sohbet etmeyi sevenler, IRC dünyasına ilgi duyanlar ve farklı sunucuları keşfetmek isteyenler için ideal bir platform sunuyoruz. Deneyimlerinizi paylaşabilir, yeni sunucuları keşfedebilir, ilginç sohbet siteleri hakkında bilgi alabilir ve IRC ile ilgili genel konularda tartışmalara katılabilirsiniz. Aramıza katılarak IRC dünyasının renkli ve dinamik atmosferini keşfetmeye başlayın IRC Forumları IRC Merkezi Mobil Sohbet Siteleri Yeni Sunucular IRC Sunucuları Forum Siteleri IRC Forum Rehberi Unreal Kurulumu Socket Bot Yeni Sohbet Siteleri Mobil Chat Siteleri Teknoloji Haberleri Güncel Haberler Mirc IRC Sunucuları Makaleler ve Paylaşımlar Ücretsiz Script

Yeni Sunucular

Yeni irc Sunucuları ve Yeni irc Sunucu Paylaşımları

Sunucunu Paylaş

IRC/d Sunucunuzu Paylaşın.

Bize Ulaşın

IRC Merkezi Yönetim ve Destek

BilgiShell Sohbet ask kalbim Ayakkabı AskKalbim BizimKiler Sosyal Medya Takipçi Hizmetleri

Türkçe Tarih Kaynakları ve Yazıtlar

BlackRose Çevrimdışı

BlackRose

Kayıtlı Üye
8 Haz 2023
1,986
666
image.jpeg

Türkler, kadim tarihlerine rağmen disiplinli bir tarih kaydı tutma geleneğini geç dönemlerde başlatmışlardır. Buna rağmen pek çok kayıt, arkeolojik buluntu ve eserden Türk Tarihine ait Türkçe yazılı kayıtlara rastlayabiliyoruz. Kronolojik olarak konu edinecek olursak; önceleri taş ve nesnelere kazınan yazıtlar, sonraları ise kağıda kaydedilen bilgiler şeklinde iki bölüme ayırabiliriz.

Orhun Yazıtları​

Göktürk dönemine dair bilgiler ve doğrudan hükümdarların hitabıyla yazılmış olmaları bakımından da resmi kayıtlar olarak değerlendirilebilecek olan taş yazıtlar, disiplinli yazının en önemli ve kadim örneğidir diyebiliriz. Kronolojik olarak daha eski yazıtlar bulunmakla birlikte, bu yazılar Esik kurganında olduğu gibi kap-kacak üzerine işlenmiş ve kısa bir cümle şeklinde, tarihi vakaları neşretmeyen bir takım yazılı nesnelere de ulaşılmıştır. Ancak doğrudan vaka olarak değerlendirilebilecek verileri taş kibatelerden okumak mümkündür. Buradan hareketle; Türklerin ilk yazısı Orhun yazıtları değildir, daha önce ki tarihlere, Sakalara ait yazılı arkeolojik buluntular mevcuttur. Ancak vakaları nakleden bir tarih kaynağı olarak Orhun yazıtları, Türkler tarafından tarihi kaynak olarak değerlendirilebilecek ilk yazılı eserler olmuştur.

Aslında bu yazıtlar çok kadim ve Türkler tarafından yazılmış olmalarına rağmen henüz çok yakın bir tarihte çözümlenmiş ve Türklere ait olduğu tespit edilmiştir. Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtları 1889 yılında Rus Coğrafya Cemiyeti tarafından bulunmuş, ardından Petersburg İlimler Akademisi'nde görevli olan Radlov başkanlığında bir heyet bölgede incelemeler yapmıştır. Radlov'un yayınladığı bilgiler daha sonra Thomsen yazının Türkçe olduğu ortaya çıkartılmış ve çözümlemesini Radlov'a göndermiştir (1893). Zaten 11 harfi çözmeyi başaran Radlov, Thomsen'in çözümlemesinin ulaşmasıyla birlikte 1895'de meşhur eserini kaleme almıştır.

Yazıtların Türk araştırmacılar tarafından incelenmesi de uzun sürmedi. İlk çalışmayı gerçekleştiren Şemsettin Sami çalışmasını yayınlamasa da Necib Asım 1897'de "En Eski Türk Yazısı" adlı 35 sayfalık eseriyle bu bilgileri Türk Tarihine kazandırmıştır.

Tespit edilen Orhun yazıtlarına ait detayları aşağıda inceleyeceğiz;

Köl Tigin Yazıtı (731): 731 yılında vefat eden Köl Tigin anısına ağabeyi Bilgi Kağan tarafından dikilmiştir. Hem ulusuna sesleniş hem de tarihi vakalardan hatırlatmaların yer aldığı yazıt bugün bile üslubu ve içeriğiyle hem bir nasihat hem de bir tarihi miras olarak hat safhada önem arz etmektedir.

Bilge Kağan Yazıtı (735): Bilge Kağan'ın vefatı üzerine oğlu Tengri Kağan tarafından dikilmiştir. İçerik bakımından nasihatleri veren yine Bilge Kağan'dır, bu yönüyle Bilge Kağan'ın içeriğini sağlığında hazırlatıp vefatından sonra dikildiği düşünülmektedir.

Bilge Tonyukuk Yazıtı: Tonyukuk tarafından dikilen yazıtın tarihi kesin olmamakla birlikte 720-725 ve 732-734 tarihleri arasındaki bilgileri barındırıyor olmasından yola çıkılarak geniş bir zaman diliminde yazıldığı düşünülmektedir. Orhun yazıtlarından farklı olması ve bu yazıtlara uzak bir bölgede olmasına rağmen Orhun yazıtları içerisinde yer almasının sebebi, muhteviyatının diğer yazıtlarla çok yakın olması dolayısyıladır.

Karabalgasun Yazıtları​

Göktürk Devleti döneminden sonra ardılı olarak kabul edebileceğimiz Uygur Kağanlığı döneminde dikilmiş ve bu döneme ait kayıtların bulunduğu yazıtlar bugün Moğolistan sınırları içerisinde olan Karabalgasun bölgesinde yer alır. Diğer Göktürk yazıtlarının 28 km güneybatısında yer alır. Bölge Ordu Balık ve Han Balık isimleriyle de anılır.

1. Karabalgasun Yazıtı: Uygur Kağanlığı döneminde dikilmiş ve Orhun yazıtlarındaki yazı modeli kullanılmıştır. Yazıtın üst kısmında ejder tasfirleri yer alır. 5 satırlık yazıdan meydana gelen yazıt parçalanmış durumdadır.

2. Karabalgasun Yazıtı: Yine Uygur Kağanlığı döneminde dikilen yazıt 12 satırdan oluşur. Üzerinde dağ keçisi ve boy damgası bulunan iki figür bulunur.

3. Karabalgasun Yazıtı: Uygur Başkenti olan Karabalgasun'da bulunan diğer yazıt parçalanmış haldedir ve ancak 9 parçası bulunabilmiştir. Üzerlerindeki yazı tahrifat nedeniyle okunamaz durumdadır. Ancak Soğdca ve Çince yazılara yer verildiği tespit edilebilmektedir.

Diğer Yazıtlar: Türkler, bengü (sonsuz) taş diyerek diktikleri ve üzerine vurdukları yazılarla hitaplarını bugünlere ulaştırmaya çalışmışlardır. Yukarıdaki yazıtların dışında da bengü taşa kazıdıkları yazılar mevcuttur. Ancak anlaşıldığı kadarıyla bunların cüzi bir kısmına ulaşabilmiş durumdayız. Yukarıdaki yazıtların dışında da tespit edilebilmiş arkeolojik buluntular mevcuttur. Söz konusu edecek olursak;Bugut Yazıtı, Çoyr Yazıtı, Köl İl Çor Yazıtı, Hoyd-Tamir Yazıtları, Taryat Yazıtı, Moyun Çor Yazıtı, Açit Nuur Yazıtı, Hatuu Us Yazıtı gibi bengü eserler bulunmaktadır.


Yenisey ve Talas Yazıtları​

5. yüzyıla ait olan bu yazıtlar kronolojik olarak Orhun yazıtlarından daha eskidir. Ancak çözülebilmiş değillerdir. Taşların bulunduğu alan diğer yazıtlardan farklı olarak Yenisey (Hakasya-Tuva Cumhuriyeti) Nehri civarındadır. Yazıtları bölgede yaşayan Kırgızların eseri olduğu düşünülmektedir. Dikkat çeken husus, tüm yazıtlarda aynı yazım düzeni kullanılmıştır. Yazıtı diken kendisi ve yaşadıklarıyla ilgili bilgiler verir. Ancak rasyonel bir üslupla yazıldığı açıktır; abartı ve övünmeye yer verilmemiştir. Çoğu mezar taşı niteliğinde olup şuana kadar tespit edilebilmiş 23 yazıt mevcuttur. Ancak son çalışmalarla 130 kadar daha yazıt bulunduğu ifade edilmektedir.

Tespit edilebilmiş yazıtların listesi şu şekildedir;

1-Uyvg-Tarlık yazıtı,
2-Uyug-Arhan yazıtı,
3-Uyug-Turan yazıtı,
4-Ulu-kem Ottok taş yazıtı,
5-Ulu-Kem Kulikem,
6-Ulu-kem yazıtı,
7-Barlık yazıtları,
8-Begre yazıtı,
9-Kemçik, Cirgak yazıtı,
10-Kemçik, Kaya başı yazıtı,
11-Minusinsk müzesindeki bir yazıt,
12-Altın köl yazıtları,
13-Çakul yazıtları,
14-Açura yazıtları,
15-Aybat yazıtları,
16-Oya yazıtları,
17-Oznaçennaya yazıtı,
18-Tuba yazıtları,
19-Taşeba yazıtı,
20-Elegeş yazıtı,
21-Ak-yüs yazıtı,
22-Kara-yüs yazıtı,
23-Ulu-Kem Karasu yazıtı.


Irk Bitig

Çin'in Kansu şehrinde bulunan eser esasında bir Fal kitabıdır. Ancak bu yazıtı çok kıymetli yapan özellik el yazması bir eser olması ve 104 sayfa 65 parafraftan oluşmasıdır. Göktürk alfabesiyle kaleme alınan kitapta şekiller ve fal bakmak için uygulanan yöntemler bulunur. Kitabın bugünkü Doğu Türkistan'da, Uygurların hakim olduğu döneme ait olduğu düşünülmektedir.

Altun Yaruk​

Türklerin Budizm ile yakınlaştığı döneme ait bir inanç kitabı olan Altun Yaruk (Altın Işık) 10. yüzyılın ilk yarısında kaleme alınmış, Uygur Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. Budizmin esaslarını ve felsfesini, Buda'nın menkıbelerini içeren eserde Türklerin dil ve kültür zenginliklerini aktarıyor olması açısından geçmişten bugüne ışık tutan bir kaynak özelliğindedir. Birkaç nüshası bulunan bu eser içerik yönüyle de oldukça hacimli ve gerek düzyazı, gerek manzum bölümleri ile dönemin dili, kültürü ve tarihini değerlendirebilmeye imkan tanıyan öğeleriyle Türk tarihi kaynakları arasında önemli bir yer tutmaktadır.


İtil Bulgar Yazıtları​

İtil Bulgar Devleti döneminde dikilmiş mezar taşlarından oluşan bu yazıtlar 10-14. yüzyıllara aittir. Dikilen mezar taşları üç dilde yazılmıştır; İtil Bulgarcası - Tatarca ve Arapça. Yazı formu genellikle Bulgar kûfisi olmakla birlikte oyma ve kabarta şeklinde formları da göze çarpar. Yazıtlar disiplinli bir formda yazılmış, içeriği Açılış-Giriş-Künye-Rahmet Dileme-Vefat Bildirme-Ölüm Tarihi-Kapanış bölümlerinden oluşmaktadır. 1721 yılında ilk kez karşılaşılan eserler, 1942 yılında Bulgar-Tatar komisyonu tarafından yeniden gün yüzüne çıkartılmıştır.


Kurganlar​

Türklerin kadim ölü gömme adetlerinden biri olan Kurganlar, arkeolojik buluntular açısından önemli birer kaynak niteliği taşırlar. Kurganlar dil-yazı unsurları, çömlek geleneği ve figür tasfirleriyle üzerinde yorum yapılabilecek veriler sunabilmektedir. Türk kurganları arasında en önemlileri aşağıdaki gibidir;

Noyin Ula Kurganlarıı: Selenga Nehri'nin Baykan Gölüyle birleştiği yerde (Kuzey Moğolistan) bulunan 212 kurgandan oluşan Noyin Ula kurganları Hun dönemine aittir. Kil ve kömürle korunan kurganlar çürümeye karşı korunaklı yapılsalar da içerisindeki kemiklerin çalınması nedeniyle biyolojik kalıntı bulunamamıştır. Ancak resimler, eyer altı örtüsü, koşum takımları ve özellikle tasfirler döneme ışık tutar niteliktedir. İki başlı ve bıyıklı insan figürü dönemin hükümdarlarının fiziki görünümleri hakkında bilgi verebilmektedir. Kurganlar 1923 yılında Rus Albay Kozlov tarafından bulunmuştur.

Esik Kurganı: 1969 yılında Kazakistan'ın Almatı şehrinde keşfedilen kurgan M.Ö. 500 yılına tarihlendirilmiştir. Kalam ilim adamı Kemal Akişev tarafından incelenen kurganda muhteşem bir anıt mezar ile karşılaşılmıştır. Mezarda çizmeden başlığa, kemerden kılıca tümüyle saf altından yapılmış bir elbise ile kaşılaşılmıştır. Ceketin altına giyilen pantolon ve çizmelerle Türklerin giyim konusunda ki alışkanlıkları da net şekilde tespit edilebilmiştir. Bir Tigin'e ait olduğu düşünülen mezarda 4800 parça altın, vazo, ayna ve tarak kılıfı, gümüş kaşıklar, bulunmuş, eserlerin nitelikleri incelendiğinde yüksek bir medeniyetin kalıntıları olduğu gözlemlenmiştir. Bu kalıntıların dışında, belki de en önemli buluntu kırılmış bir taş üzerine yazılmış 26 harften oluşan bir yazıdır. Orhun yazıtlarındaki alfabeyle yazılmış olan bu kalıntı, bugüne dek Türklerin kullandığı tespit edilmiş en eski yazı örneği niteliğini taşır. Kurganın Saka'lara ait olduğu düşünülmekte olmasına karşın 26 harften oluşan yazı henüz çözümlenememiştir. Ayrıca; kazılar sırasında muhtelif yerlerde olmak üzere 6 kurganda daha altın elbiseli adam bulunmuştur.

Pazırık Kurganı: 1919 yılında Sibirya Ulagan vadisinde, Pazırık adlı bölgede bulunan kurganlarda donmuş eşyalar ve cesetlere ulaşıldı. M.ö. 400-200 yıllarına tarihlenen buluntularda halı, giyim eşyaları, ayakkabılar, arabalar, mumyalanmış kadın ve erkek cesetleri, müzik aletleri, süs eşyaları, koşum takımlarına rastlanılmış, bu eserler eski Türklere ait kültür ve medeniyetine ışık tutmuştur. En eski kurganlardan biri olan Pazırık, Türk Tarihinin kadim dönemlerdeki önemli kalıntıları arasında yer almaktadır.


Eski Türk Paraları​

Eski Türk Paraları, üzerinde bulunan yazılar ve figürler bakımından kullanıldığı döneme ait önemli verilere ulaşmamızı sağlar. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkartılan eski Türk paralarının en eskisi 6. yüzyıla ait, Göktürkler döneminde basılan Tardu Kağan'ın sikkeleridir. Sikkenin üzerinde Soğd yazısıyla Tardu yazan ve çapa figürü bulunan sikkede yine Soğd yazısıyla "Kagan" ifadesi geçmektedir. Tun Yabgu Kağan sikkelerinde ise ön yüzünde atlı bir binici, diğer yüzünde uzun saçlı kağan, yanındaki hatunuyla birlikte tasfir edilmiştir. Bu tasfirde erkeğin başının üzerindeki Ay-Yıldız figürü dikkat çeker. Ayrıca sikkenin üzerinde "İlahi Kut Sahibi Kağan" ifadesi bulunmaktadır. Bu buluntuların dışında 8. yüzyılda basılan Türgişler'e ait sikkelerin üzerinde "İlahi Türgeş Kağanı Sikkesi" ifadesi bulunur.


Destanlar​

Destanar, hikayevi bir üslupla ve genellikle nazım şekliyle kimi zaman sözlü, kimi zaman yazılı olarak nakledilmiş tarihi kişi ve olaylara ait kültürel eserlerdir. Doğaüstü olaylar ve abartılı anlatımlara sıkça rastlanan destanlar, aslında yaşanmış bir olayın akılda kalması için mizansenle bezenmiş halleridir. Bu yönüyle tarihi bir kaynak niteliğine sahiptirler. Bu yönüyle destanlar, yazılı kayıtlara rastlanmayan dönemlere ait pek çok önemli bilgiyi günümüze ulaştırmıştır diyebiliriz. Türk Tarihini incelerken faydalanabileceğimiz başlıca destan kaynakları aşağıdaki gibidir.

Alp Er Tunga Destanı: M.Ö. 7. yüzyılda yaşayan Saka hükümdarı Alp Er Tunga'ya aittir. Alp Er Tunga, Türkistan'da ki Türk boylarının liderliğini üstlenerek Kafkaslar, Anadolu, Suriye, Mısır bölgelerine geçerek Saka Devletini kurmuştu. Alp Er Tunga, Med Hükümdarı Keyhusrev tarafından hile ile öldürülünce trafik hikayesi destanlara konu oldu. Alp Er Tunga'nın diğer milletlerin kayıtlarında da geçtiğini görürüz. Asur kaynaklarında Maduva, Heredot'ta Madyes, İran-İslam kaynaklarında Efrasyab olarak yer etmiştir. Ayrıca Orhun yazıtlarında "Dokuz Oğuzlar" arasında "Er Tunga" adına yapılan yuğ merasiminden söz edilir. Turfan şehrinde bulunan Bezegelik mağarasında Alp Er Tunga'nın kanlı tasfiri bulunmaktadır. Aynı zamanda Kutadgu Bilig'de nakledildiği üzere; İran Destanı Şahname'de Turan Hükümdarı Efrasiyab olarak geçmektedir.

Oğuz Kağan Destanı: M.Ö. 209'da yaşayan Hun Hükümdarı Mete'yi konu eden destan bugün üç dilde (Çağatayca, Uygurca, Farsça) 5 ayrı nüshası bulunur. Bu yazmalarda Türk dili, edebiyatı ve kültürü ile ilgili fevkalade önemli bilgiler bulunmaktadır.

Bozkurt Destanı: Göktürk Devletinin kuruluş sürecini konu edinen destanda Lin adını taşıyan bir devlet tarafından mağlup edilip milletin son ferdi olarak kalabilen 10 yaşındaki bir çocuğun kurtlar tarafından büyütülmesini ve yeniden bir neslin oluşmasını anlatır. Bu destanın devamı niteliğinde olan Ergenekon Destanı ile sonraki dönemlerin anlatımına devam edilir.

Ergenekon Destanı: Bozkurt destanının devamı olan Ergenekon Destanında iki kadın ve iki erkeğin Ergenekon Ovasında yaşaması ve çoğalması konu edilir. Zamanla çoğalan bu nesil, Ergenekon Ovasına sığamayınca çevrelerini saran demir dağlar yakılan büyük ateşle eritilir ve Türkler Dünya'ya yayılmaya başlarlar.

Türeyiş Destanı: Uygurlara ait olan destanda Göktürk Devletini yıkan Uygurların tarih sahnesinde aktör haline gelmesini destansı bir üslupla konu eder. Bozkurt ve Ergenekon destanlarıyla aynı üslup ve yakın benzerlik ihtiva eden Türeyiş Destanında yine neslin türeyişi ilahi unsurlara dayandırılır.

Göç Destanı: Türeyiş destanının devam niteliğindedir. Türklerin Maniheizm'e geçişini de konu edinir.

Manas Destanı: 11-12. yüzyıllarda meydana geldiği düşünülen destan Kazak-Kırgız kültürünün bakiyesi olarak yorumlanmaktadır. Destanın kahramanı Manas, Satuk Buğra Han gibi islamı yaymak için mücadele eden bir kahraman olarak konu edilir. Ancak islamiyet öncesi Türklere ait pek çok unsura da yer verir. 400 Bin mısraya varan içeriğiyle zengin bir kaynak olan Manas Destanı, Dünya'nın en büyük ve geniş içerikli destanı olma özelliğini taşır.

Dede Korkut Hikayeleri: Oğuz Türklerinin bilinen en eski epik hikaye ve destanlarındandır. 15-16. yüzyıllarda yazıya dönüşmüş olsalar da hikayelerin oluştuğu dönemler çok daha geriye gitmektedir. Türk gelenek/göreneklerini, toplumsal ve siyasi teamüllerini, dünya görüşlerini kavramamız açısından oldukça önemlidir. Vatikan ve Dresten nüshaları olmak üzere iki varyantı vardır. Genellikle Dresten nüshası dikkate alınır. İçeriğinde 12 hikaye bulunur. Bu hikayeler kahramanların kahramanlıklarını, isim alma ve toy geleneklerini ihtiva eder.

Kutadgu Bilig: Yusuf Has Hacib tarafından 1070'de yazılan eser, Türklerin İslamiyeti kabulünden sonraki döneme ait verilere ulaşmamızı sağlar. Karahanlı Devleti döneminde ve atmosferinde oluşturulan eser Kutlu Bilgi anlamına gelmekte ve gerek idarecilere nasihatler gerekse toplum nezdinde tavsiyeler içermektedir. Zira Yusuf Has Hacip eserini Tabgaç Buğra Han'a sunmuş, kendisinin de takdirlerini almıştır. Bu esere İranlılar Şahname, Çinliler Edebü'l Mülk, Çinde yaşayan Türkler ise Enisü'l Memalik derler. Eserin içeriğinde konuşan 4 kişi dikkat çeker. Yazar, nasihatlerini bu 4 kişi arasında geçen konuşmalarla okuyucuya anlatır. Toplamda 6645 beyitten oluşmaktadır.

Divan-ü Lügat-it Türk: Kaşgarlı Mahmud tarafından 1073 yılında hazırlanan eser Türk Dili ve Kültürünü Araplara öğretme amacıyla oluşturulmuştur. Bu yönüyle Türkçe-Arapça sözlük olarak da değerlendirilebilir. El yazması olan nüshada 9000 Türkçe kelime bulunur. Ayrıca Türklerin lehçe, boy ve yaşam şekilleriyle ilgili bilgiler de mevcuttur. Eser Besim Atalay tarafından Türkçeye çevrilmiş, 1940 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından basılmıştır.

Codex Cumanicus: Kırım/Kuzey Karadeniz bölgesinde yaşayan Kıpçak Türkleri üzerinde dini propaganda ve misyonerlik faaliyetleri yürüten katoliklerin meydana getirdiği, içerisinde İncil'den tercümeler ve ilahiler bulunan, aynı zamanda Latince-Fransızca-Kıpçakça bir sözlük olarak hazırlanan Codex Cumanicus, 1303 yılında İtalyan misyonerler tarafından hazırlanmıştır. 2500 kelimeden oluşan Kıpçak Türkçesinin günümüze ulaşması, Hristiyanlaşan Kıpçakların tarih sahnesinden kayboluşunu yorumlayabilmemizi sağlayan eser Avrupa Türkleri hakkında önemli bilgilere ulaşabilmemizi sağlamaktadır .
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst Alt